Yüzde 100 Yenilenebilir Enerji 2050’de

Gelecekte, mesela 2050’de, küresel olarak bütün enerji ihtiyacı nın, evet evet yüzde 100’ünün yenilenebilir kaynaklardan sağlamak mümkün müdür? Çevre sorunları yla ilgilenen birçok sivil toplum kuruluşu gibi Doğal Hayatı Koruma Vakfı ( WWF) da bu soruyu soruyordu. Geleceği gerçekten sadece temiz enerji ile kurma gerçekten de ütopik bir fikir miydi? Bundan tam iki yıl önce WWF bu soruyla sürdürülebilir enerji kaynakları konusunda danışmanlık hizmeti veren Hollanda merkezli Ecofys şirketinin kapısını çaldı.

Bu soruya cevap bulabilmek için Ecofys’in bütün uzmanları seferber edildi. Yaklaşık olarak 250 sayfayı geçen “Yüzde Yüz Yenilenebilir Enerji Raporu” böyle ortaya çıktı. İlk olarak dünyanın on farklı bölgesi için nüfus, ekonomi gibi değişkenleri dikkate alarak olası gelişmeler ortaya çıkarıldı. Daha sonra Ecofys şirketi küresel ölçekte bir enerji senaryosu kaleme aldı. İlk verili şartlarda böyle bir senaryonun uygulanabilirliği mümkün değildi. Öte yandan kurguya enerji ve hammadde verimliliği de ön şart olarak eklenince senaryo daha da fazla anlam kazanmaya başladı. Endüstriyel süreçlerde, ulaşımda, bina inşaatlarında bu şartlara uyulursa 2020 yılından itibaren küresel enerji talebi stabilize olmaya başlıyor. 2050’ye kadar ise ekonomik aktivite üçe katlandığı halde talep 2000’li yıllardaki seviyenin de altına düşüyor. Gerekli tedbirler alınırsa 2050’de küresel enerji talebinin 2005’teki seviyenin yüzde 15 altına düşeceği öngörülüyor.

Enerji Verimliliği Müjdesi

Enerji verimliliğiyle ilgili ilk somut adımlar atılmaya zaten başlandı. İlk olarak otomotiv üreticileri çok uzun süredir daha hafif ve küçük arabalar üretmeye koyuldular. Bilindiği üzere G küçük arabalar trafikte daha rahat manevra alanı sunmanın yanı sıra daha hafif çelikten üretildiği için daha az enerji harcamaları da mümkün olabiliyor. Raporda kullanılan diğer bir örnek ise seramik kaplamalı ocaklar. Halihazırda bu ocaklar 160 milyon hane tarafından kullanılıyor çünkü hem fiyatları daha ucuz hem de enerji sarfiyatı nı yarı yarıya düşürüyor. Günümüzde yapılan yeni binalar ise artık dış hava şartlarından daha az etkilenecek; ısıtma ve soğutma sistemleri ise ısı pompaları ve gün ışığıyla sağlanabilir hale gelecek. Yeni izolasyon teknolojileriyle binalarda ısıtmaya yönelik ihtiyaçta yüzde 60’lık bir düşüş sağlanabileceği hesaplanıyor. Ecofys tarafından hazırlanan senaryoya göre 2030 yılına kadar yeni yapılan binaları n tamamı bu standartlara uygun yapılmak zorunda olacak. Tabii bütün bu tedbirlerin içine akıllı şebekeleri de katmak gerekiyor. Günümüzde arz odaklı kaynakların (yenilenebilir kaynaklar arz odaklı kaynaklar olarak bilinir. Bunun sebebi ise rüzgâr ve güneş gibi kaynakların biz talep ettiğimizde değil koşulları uygun olduğunda kullanılabilir halde olması) oranı yüzde 25 ve halihazırdaki şebekeler için bir sorun arz etmiyor ama 2050’ye kadar bu oranın yüzde 60’a kadar çıkması gerekiyor; bunun için de akıllı şebekeler gerçek bir zorunluluk. Bu projeksiyonun gerçek olabilmesi için özellikle ısıtma, soğutma ve ulaşım hizmetlerinin elektrikli hale dönüşmesi gerekiyor.

2050’nin Enerjisi

Peki, WWF ve Ecofys tarafından ortak üretilen rapor neleri kapsıyor? Örneğin günümüzde dünya genelinde güneş enerjisi kullanım oranı sadece yüzde 0,02. 2050 yılına gelindiğindeyse binaların yarısının ve endüstri tesislerinin yüzde 15’inin ısıtma ve soğutmasının güneş enerjisiyle yapılması öngörülüyor. Yenilenebilir kaynakların esas parlayan yıldızı rüzgâr enerjisi bugünkü nüfusun yüzde 2’si tarafından kullanılıyor. Öte yandan özellikle Danimarka’nın yaptığı atılımla ülkenin enerji ihtiyacının beşte biri rüzgârdan sağlanıyor. 2050’de ise rüzgâr küresel ihtiyacı n yüzde 25’ini karşılayabilir. Bunun için o tarihe kadar 1 milyon onshore (kara) ve 100 bin off shore (deniz) türbin kurulması gerekiyor. WWF- Ecofys Raporu jeotermal enerjiye de büyük bir rol biçiyor; 2050 yılında binaların üçte birinin ısıtma ve soğutma işlemlerinde jeotermal enerjinin kullanılabileceğini iddia ediyor. Zira yaygın kanının aksine jeotermal enerji sadece volkanik arazilerde kullanılabilen bir kaynak değil. Yer sıcaklığının uygun olduğu her yerde jeotermal enerji kullanmak mümkün. Bilindiği üzere jeotermal konusunda en başarılı ülkelerden biri de İzlanda. İzlanda, ısınma ihtiyacının yüzde 95’ini, elektrik ihtiyacının da yüzde 25’ini jeotermalden sağlıyor. Filipinler ise elektrik ihtiyacının yüzde 20’sini jeotermalden sağlıyor. Jeotermal enerjinin her yıl yüzde 5 büyüme kapasitesi var. WWF ve Ecofys’e göre ise 2050’de toplam enerji ihtiyacının yüzde 4’ünün jeotermalden sağlanmaması için hiçbir gerekçe yok.

WWF-Ecofys Raporu içinde okyanus ve dalga enerjisinin nispeten az bir payı var. Okyanuslarda sürdürülebilir enerji sistemleri kurmak mümkün ama sahil nüfusu, balıkçılık ve çevre açısından belli riskler barındırıyor. Bu konuyla ilgili çalışma yapmak için en uygun alanlardan biri ABD Kuzeybatı Pasifik Bölgesi ve İngiliz Adaları (British Isles). Öte yandan olası negatif etkiler konusunda dikkatli olunması gerekeceği için okyanus ve dalgaya sadece yüzde 1’lik bir pay biçiliyor.

Hem Çevreye, Hem İnsana Uygun HES’ler

Su kaynakları üzerine bahis açmışken WWF-Ecofys Raporu bugünün ciddi tartışma konularından biri olan hidroelektrik (HES) konusuna da değiniyor. Rapor, ilk etapta HES’lerin olumsuz etkilerinden bahsediyor ve kurulan barajlar yüzünden 40 ila 80 milyonluk bir nüfusun yerinden edildiğini vurguluyor. Bu yüzden Rapor, yeni kurulacak barajların hem çevresel sürdürülebilirlik kıstaslarına, hem de insan hakları kriterlerine uygun olması gerekiyor. Bu yüzden WWF ve Ecofys 2050 yılında hidroelektrik baraj oranının yüzde 15’ten yüzde 12’ye düşmesini öngörüyor. 2050’ye kadarki süreçte ana kaynaklardan biri de biyoyakıtlar olacağa benziyor. Biyoyakıtlar dünyanın birçok noktasında muhataralı bir konu ama endüstriyel hareketliliğin devam edebilmesi için fosil yakıtların yerine ikame edilebilecek tek kaynak biyoyakıtlar. Özellikle havacılık, çelik ve nakliyat sanayii yoğun enerji isteyen sektörler olarak kalmaya devam edecekler. Bu yüzden endüstriyel ısıtma ve soğutmanı n yüzde 60’ının biyokütleyle yapılacağı öngörülüyor. Hanelerin ısıtma ihtiyacının yüzde 13’ünün de biyoyakıtlardan sağlanması düşünülüyor. Gıda krizine yol açmasından endişe duyulan biyoyakıtlara, WWF-Ecofys Raporunun böylesine büyük bir önem vermesinin sebebi de, bu kaynakların da sürdürülebilirlik kıstaslarına göre kullanılabileceğine dair kanaatleri. Bu yöndeki en önemli ipuçlarından biri de biyo-algler. Raporda, en son kuşak biyoyakıtlardan biri olan biyo-alglerin 2030 yılından itibaren ciddiye alınan kaynaklardan biri olacağı vurgulanıyor.

Nükleer Atıklar 10 Bin Yıl Daha Tehlike

WWF-Ecofys Raporu konuyla ilgili en hassas tartışmalardan biri olan nükleer enerji meselesine de el atıyor. Malum, kimi çevreler küresel ısınmaya en büyük çarelerden biri olarak nükleer enerjiyi görüyor. WWF-Ecofys Raporu ise nükleer enerjinin en az bir on bin yıl daha tehlikeli olacağını vurguluyor. Raporda ABD’nin toplam 50 bin, Almanya’nı n 12 bin ton nükleer atık ürettiği ve bu atıkların hâlâ güvenli bir biçimde tasfiye edilemediği hatırlatılıyor. WWF-Ecofys raporunun püf noktaları ndan biri de bu iş için gereken paranı n nasıl bulunacağı. Ne de olsa ilk emareler hiç parlak değil. Daha kısa zaman önce, tarihin en büyük ekonomik resesyonlarından biri yaşanmışken yılda 1 trilyon euroluk bir ek kaynak aktarabilme ihtimali biraz düşük gözüküyor. Özellikle de bankalar kredi dağıtmak konusunda bu kadar gönülsüzken ve müteşebbisler de daha “güvenli” yatırım araçları arıyorken. Bu noktada ikircikli iş dünyasına 2050 yılından itibaren her yıl 4 trilyon euromuzun cepte kalacağı müjdesini verebiliriz ama bazıları için 2050 epey uzak bir tarih. Bu noktada iki büyük anahtar var. Birinci anahtar devletin tarife garantisi vermesi. Kendi elektriğini yenilenebilir kaynaklardan üreten haneler, işletmeler ve kamu kuruluşlarına yapılan ödeme garantileri bu işe para yatıracak iş dünyası için etkili bir teşvik olacak ve yenilenebilir kaynakların fiyatları da ucuzlayacak. 50’den fazla ülkede alım garantileriyle ilgili ilk adımlar çoktan atılmaya başlandı. ABD’de 25 eyalette, Çin ve Hindistan’ı n belli bölgelerinde bu sistem halen uygulanıyor. Alım garantileri dışında devletler fosil yakıtlara harcadıkları sübvansiyonları yenilenebilir kaynaklar için de harcayabilirler. Yakın zamanda OECD’nin orta çıkardığı verilere göre küresel olarak fosil yakıtlara ayrılan sübvansiyonların toplamı yılda 700 milyar doları buluyor. Rapora göre, yenilenebilir enerji ekonomisinin ikinci anahtarı ise yeşil istihdamı arttırmak. Bu konuyla ilgili 5 trilyon yuanlık (580 milyar euro) bir yatırım için kolları sıvayan ilk ülkelerden biri Çin oldu. Yenilenebilir enerjiyle ilgili yeni bir program başlatan Çin, 15 milyon yeni yeşil iş kolu yaratmaya hazırlanıyor. Almanya’da şimdiden 300 bin yeşil yakalı eleman var. Dünyanın enerji ihtiyacının tamamının yenilenebilir enerjiden sağlanması… Bu fikir birçoğumuza hâlâ hayal mahsulüymüş gibi geliyor ama bu hayal WWF-Ecofys Raporu sayesinde artık bilimsel bir gerçeklik de kazandı. Eskiden bir tepede hayal kurup o hayalleri rüzgâra savururduk şimdi o hayallerin gerçekleşme ihtimalinin oldu-ğunu öğreniyoruz. Yani, oo güzel şarkıdan farklı olarak her şeyden vazgeçmek gerekmiyor. Sadece biraz paçaları sıvamak lazım, o kadar.

WWF Sahalarda

Sürdürülebilir enerji üzerine danışmanlık şirketi veren Ecofys ile ortak yüzde 100 enerji raporunun altına imza atmış olan WWF yaklaşık 250 sayfalık metinde yazılanları gerçeğe dönüştürmek için kolları sıvamış durumda. İşte huzurlarınızda WWF’nin yenilenebilir enerji açılımı…

Nepal’in Chaurikharka bölgesi yakacak olarak odun kullanıldığı için uzun zamandır bir ormansızlaşma sorunundan muzdaripti. Bu yüzden 2006 yılında WWF’in Nepal ofisi ve Milli Parklar ve Doğal Yaşam Koruma Müdürlüğü Sagarmatha Milli Parkı üzerindeki baskıyı azaltmak için 70 kilovat gücündeki Ghatte mikro barajını inşa etti.

Bilindiği üzere son yıllarda hava trafiğinin sürekli artması, küresel ısınmayı tetikleyen en büyük nedenlerden biri. Zira, uçaklar için kullanılan fosil yakıtlardan kısılsa bile ikame edilebilecek tek alternatif biyoyakıtlar. Bu yüzden WWF İngiltere Bürosu Beşi Bir Yerde Daveti ile (One In Five Challenge) işletmeler ve kurumlara uçuşlarını yüzde 20 azaltmaları için çağrı yapıldı. Çağrıya İskoçya hükümeti de dahil olmak üzere birçok işveren katıldı. Köklü bilişim teknolojisi firmalarından BT geliştirdiği tele konferans yazılımlarıyla ayrıca göz doldurdu.

Brezilya’nın Ribeirão Preto bölgesinde hayvancılıkla uğraşan çiftçiler arazilerinin belli bir bölümüne şeker kamışı ekiyorlar. Şeker kamışı, bir yandan biyoetanol üretiminde kullanılırken küspesiyle de çiftlikteki sığırlar beslenebiliyor.

Kenya’nın ileri karakol mevkii olan Kiunga sahil bölgesinde çok uzun yıllardır şebeke erişimi yoktu. Nihayet 2009 yılında WWF Kiunga’da fotovoltaik sistem ve rüzgâr türbinleri kurdu. Uzun yıllar sonra Kiunga halkının sağlık koşulları ve yaşam kalitesinde ciddi bir artış yaşandı. Bölge insanları artık tuttukları balıkları şoklayıp dondurabiliyorlar, cep telefonlarını şarj edebiliyorlar ve sağlık ocaklarında sürekli elektrik kesilmiyor.

Rapordan 10 Tavsiye

Temiz Enerji  Sadece en etkili kaynaklara yatırım yapın. Var olan ve kurulmakta olan yenilebilir kaynakları 2050’de yeterli tedarik sağlanabilecek bir şekilde geliştirin.

Hammadde Mümkün olduğu kadar az hammadde kulanın, yeniden kullanın ve geri dönüştürün. Ürünün içine ihtiyacımız olmayan maddeler koymayın.

Ulaşım Toplu ulaşımı teşvik edin. İnsanların ve ürünlerin arasındaki mesafeyi kısaltın. Mümkün olan her yerde elektrikli ulaşımı özendirin.

Teknoloji  Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği konusunda ulusal çift taraşı ya da çok taraflı eylem planları oluşturun.

Sürekli olarak yeni sürdürülebilirlik kriterleri geliştirin ve kurumları bu kriterlere uymayı zorlayın.

Sürdürülebilirlik  Yenilenebilir enerji kaynaklarının çevresel hedeşere ve gelişim hedeşerine uygun olduğundan emin olun. Akıllı şebekeler ve ticaretle farklı alanlarda temiz enerji kaynaklarının kullanımını yaygınlaştırın.

Şebekeler  Yenilenebilir kaynaklara ve enerji verimliliğine para yatırın…

Erişim Enerji fakirliğine artık bir son verin. Yoksun bölgelere temiz elektrik götürün. Bu arada özellikle gelişmekte olan ülkelerde verimli ocaklar gibi sürdürülebilirlik uygulamalarını da teşvik edin.

Para Bol bol yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğine yatırım yapın.

Anlaşmalar İddialı yenilenebilir enerji anlaşmalarını ve iklim değişikliğini önleme anlaşmalarını hedefleyin. Küresel işbirliğini teşvik edin.

Gıda Yemek israfına son verin. Sürdürülebilirlik esaslarına uygun doğal yaşam alanlarını koruyan gıda ürünlerini tercih edin. Herkesin gereken sağlıklı ölçülerde protein alma hakkı vardır. Bu yüzden daha zengin olanların daha az et tüketmesi gerekir.

Kaynak: EKOIQ

enerji verimliliğişebekelerWWFyenilenebilir enerji
Yorumlar (0)
Yorum Ekle