Kategori : ENERJİ GÜNDEMİ - Tarih : 16 Ağustos 2019
CENEVRE, İsviçre – Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan ve bugün İsviçre’nin Cenevre kentinde kamuoyuna sunulan bilimsel rapora göre arazileri kullanış şeklimiz, hem iklim değişikliğinin ana etkenlerinden birini teşkil ediyor; hem de insan ve doğanın bağlı olduğu karasal sistemler üzerine sürdürülemez bir yük yüklüyor.
IPCC’nin “İklim Değişikliği ve Arazi” başlıklı özel raporu, ısınan dünyamızda iklim, insan ve karasal alanlar arasındaki ilişkiyi gözler önüne seriyor. Rapor iklim değişikliğinin artan kuraklık, biyoçeşitlilik kaybı ve gıda güvensizliği gibi etkileri ile araziler üzerindeki baskıyı daha da artırdığı konusunda uyarılarda bulunuyor.
WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) İklim Değişikliği Başdanışmanı Dr. Stephen Cornelius, “IPCC raporu, hali hazırdaki arazileri kullanış şeklimizin küresel ısınmanın nedenleri arasında yer aldığını ve aynı zamanda karasal alanların insan ve doğaya sağladığı desteği küçümsediğimizi gözler önüne seriyor. Arazileri kullanış şeklimiz konusunda acil bir dönüşüme ihtiyacımız olduğunu artık görmemiz gerekiyor. Önceliklerimiz doğal ekosistemleri korumak ve restore etmek ve sürdürülebilir gıda üretimi ve tüketimine geçiş olmalı.
İklim krizi ile mücadele konusunda esas olan, arazi kullanımı konusunda doğru kararları alabilmektir. Paris Anlaşmasının 1.5°C hedefini tutturmak istiyorsak, sürdürülebilir karasal alan yönetime geçişin fosil yakıt emisyonlarının hızlı ve kesin bir şekilde azaltılması ile desteklenmesi gerekli. Bu konulardan sadece birinde harekete geçmek tek başına yeterli olmayacaktır.”
Ormansızlaştırma, turbalıkların ve diğer doğal ekosistemlerin yok edilmesi bir yandan karbon emisyonlarına neden olurken aynı zamanda bugüne dek görülmemiş boyutta biyolojik çeşitlilik kaybına ve arazi bozunumuna yol açıyor. Gıda sektörü, tek başına, tropik ormanlar üzerindeki baskısı başta olmak üzere, dünya genelinde ormansızlaşmanın %75’inden sorumlu. Gıda üretimi, savan ve otlakların yok edilmesinin de en önde gelen nedenleri arasında yer almakta.
İnsanlar, küresel boyutta buzul olmayan karasal yüzeyin yaklaşık %72’sini kullanmakta. İnsan kaynaklı sera gazı emisyonlarının yaklaşık % 23’ü, başta ormansızlaştırma, tarım alanı açmak için habitat dönüşümü ve hayvancılık gibi faaliyetler nedeni ile arazi kullanımı esnasında oluşmakta.
İklim değişikliği, şimdiden, artan sıcaklıklar, yağış düzenlerinin değişmesi ve aşırı hava olaylarındaki artışlar yüzünden gıda güvenliğinin dört ana ayağını -uygunluk, erişim, kullanım ve istikrar- doğrudan etkiliyor.
“Harekete geçmek konusunda geç kalmamız, iklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerindeki olumsuz etkilerini hızla artıracaktır. En büyük risk altındakiler de dünyanın en yoksul kesimleri.”
Cornelius, “iklim değişikliği konusunda atılacak erken adımlar, sürdürülebilir kalkınma ve diğer toplumsal getirilerinin yanı sıra arazi kullanımı üzerindeki tehditlerle mücadele konusunda çok boyutlu yarar sağlama potansiyeline sahip” diye ekledi.
Rapor, arazi kullanımı tercihlerimizde belirleyici olan etkenlere de dikkat çekiyor. WWF, gıda güvenliği ve doğal hayatı desteklemenin yanı sıra iklim açısından güvenli bir geleceği güvence altına alabilmek için sürdürülebilir arazi yönetimi araçları için bütüncül bir yaklaşım öngörüyor. Bu noktada iklim değişikliğine yönelik önlemlerin temeli doğaya dayandırılmalı. Ülkemizde de subasar ormanlar ve sulak alanları çevreleyen tüm doğal ekosistemler (ağaç, çalı,doğal çayırlar) aynı şekilde yerel ekonomiyi desteklerken hem insan hem de doğanın sağlığına katkıda bulunuyor.
Rapor, iklim, insan ve doğanın özünde birbirleriyle bağlantılı olduğunu bilimsel verilerle ortaya koyuyor. İklim değişikliğinin etkilerini hafifletmek ile doğa kaybının önüne geçmek için birlikte hareket edilirken iklim uyumu ve gıda güvenliği konuları ile bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalı.
Arazi kullanımına yönelik azaltım seçenekleri, ülkelerin Paris Anlaşması çerçevesinde Birleşmiş Milletler’e sunmuş oldukları toplam azaltım seçeneklerinin %25’ini teşkil ediyor. Söz konusu seçeneklerin başında yüksek karbon depolama kapasitesine sahip turbalık, sulak alan, çayır ve meralar ve ormanlar gibi ekosistemlerin korunması geliyor. Daha sonraki seçenekler arasında ise ağaçlandırma, restorasyon, tarımsal ormancılık (agroforestri) ve toprak iyileştirmesi bulunuyor.
WWF’in İklim ve Enerji Küresel Politika Direktörü Fernanda Carvalho, “Ülkelerimiz, 2020 yılına kadar Paris Anlaşması kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmek için, fosil yakıt emisyonlarının azaltılması başta olmak üzere doğa koruma temelli iklim çözümlerinden sonuna kadar yararlanmalı. Eylül ayında New York’ta gerçekleşecek İklim Zirvesi, bu konudaki cesur adımlarımızı duyurmak için ilk fırsatımız olabilir.” dedi.