Kategori : ELEKTRİK ENERJİSİ, ENERJİ GÜNDEMİ, GÜNEŞ ENERJİSİ, RÜZGAR ENERJİSİ & RES - Tarih : 25 Ağustos 2019
Güneş ve rüzgar ile tüm enerji ihtiyaçlarımızı karşılayabilir miyiz? Uzun süredir birçok tartışmada güneş fiyatının rekor düşüşü ile tüm enerji ihtiyaçlarını karşılayabileceği, temiz bir dünyaya hızla geçilebileceğine dair söylemlere rastlamaktayız.
Türkiye’nin tüm enerji talebinin elektrik cinsinden karşılığı ele alınacak, sonrasında ise bu miktarın karşılanması için ne kadar güneş ve rüzgar kaynağına ihtiyacımızın olacağı hesaplanacaktır. Güneşten hidrojen üretimi daha verimsiz olacağından, elektriğin ısı olarak kullanılmasına değinilecektir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın denge tablosu konsolide edilip daraltılarak miktarların aynı tutulduğu bir tablo oluşturulmuş fakat arabalarda elektrik kullanılması halinde bugünkü ulaştırma talebinin 5’te 1’i kadar enerjiye ihtiyaç olacağı öngörüldüğü için ulaştırma kısmındaki enerji rakamının %20’si alınmıştır. İçten yanmalı motorlardaki düşük verim yerini elektrikli motorların yüksek verimine
bırakacak olup konsolidasyon yapılırken, tarım sektörü ve enerji dışı hammadde kullanım kısımları hesaplamalardan çıkarılmıştır.
Denge tablosunu kömür, petrol, doğalgaz ve yenilenebilir olarak birleştirmek doğru olacaktır. Dikkat edilmesi gereken nokta, ithalat ve ihracat hariç, elektriğin bu denkleme dönüşümden sonra girmesidir. Çünkü elektrik birincil kaynakların dönüştürülmesi ile sağlanmaktadır.
Nihai enerji talebi yukarıdaki tabloda yer alan “TÜKETİM” satırlarında yer almaktadır. UEA dönüşümlerine göre 1 milyon ton eşdeğer petrol (mtep) 12 TWh enerji taşımaktadır. Tabloda “Tarım ve enerji dışı” haricindeki kısımdan ulaştırma sektörüne ait 26 mtep çoğunlukla içten yanmalı motorların tükettiği enerjidir. Bu motorların %15-20 verimli olduğu düşünülürse, çok daha verimli motorların (elektrik motorları) olması durumunda bu rakam 26 mtep’in 5’te 1’ine düşecektir. Yani tüm tüketim elektrik olduğunda verimlilikten dolayı tüm nihai enerji talebi düşecektir.
Tüm enerji talebimizi elektrikten karşılamak istersek, bugünkü elektrik üretimimizin 3 katı kadar üretime ihtiyacımız olacaktır. Bu elektriği Türkiye gibi büyük bir coğrafyada bir uçtan bir uca taşımak zorunda kalabileceğimiz de düşünülürse kayıplar çok daha yüksek olacaktır. Tüm enerji talebimizin elektrik karşılığı 2016 yılı için 841 TWh, yani 841 milyar kWh iken; muhtemelen 2017 yılı için de bunun %7 fazlası 900 TWh civarında olacaktır.
Peki bu enerjinin hepsini güneşten karşılamak mümkün müdür? Örneğin 2050 yılında 100 TWh hidro, 15 TWh jeotermal, 100 TWh de rüzgar olacağını tamamen sanal olarak öngörebilsek bile güneşe kalan kısım, 626 TWh olacaktır. Bu rakama enerji talep artışları dahil değildir.
Hiç depolama kullanılmadığı durumda, ortalama 1200 saat yıllık kapasite faktöründen 521.324 MW güneş kurulu gücüne ihtiyaç vardır. Bu rakam bugünkü toplam elektrik kurulu gücümüzün 6 katına eşittir.
Türkiye elektrik üretim sektörü yılda 7-8 milyar $ yatırım çekiyor olsa ve güneş santrallerinin hatlar hariç maliyeti 0,8 milyon $/MW kabul edilse, sadece güneş için bile 417 milyar $ yatırıma ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. En az bunun yarısı kadar da depolama yatırımı gerekeceği öngörülebilir. 417 milyar $ güneş üretim yatırımını gerçekleştirmek için ise 50 yıl gerekecektir. Hatların yapılmasını da düşünürsek bu rakam 1,2 katına çıkarak 60 yıla ulaşabilir.
Bir şeyin mümkün olması ile bir şeyin yapılabilir olması her zaman aynı olmayabilir. Mesela Jules Verne’in aya seyahati 1865 yılında yazılmış; aya ilk insanlı yolculuk ise 1969 yılında gerçekleştirilebilmiştir. Bir iktisatçıya göre konu sadece birim fiyat, maliyet olarak görülürken, bir mühendis için önemli detay teknolojinin varlığı, ekonomik olması ve imkan verebilirliğidir…
Türkiye tüm enerjisini elektrikle sağlasa, 2017 yılı enerji talebi baz alındığında 900 TWh, 2017 üretiminin 3 katı kadar, elektrik üretimine ihtiyaç olduğu görülmektedir. Her şeyi güneş ve rüzgar enerjisi ile sağlamak için ihtiyaç duyulan yatırım ise, mevcut kurulu güç ve teknoloji ile bu yatırımların ömrünün 25-30 sene olduğu düşünüldüğünde – inanılmaz rakamlara ulaşmaktadır.
Bu yorumlara bakıldığında; daha fazla güneş ve rüzgar kaynaklı santral yapılmaması gerektiği veya yapılamayacağı anlaşılmamalı, aksine ekonomik olduğu sürece yapılabildiği kadar yapılmalıdır. Fakat, elektrik sisteminin teknolojik limitlerine sanıldığından daha erken gelinebileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Kaynak: Dünya Enerji Konseyi Türkiye ( Türk Milli Komitesi ) – Temmuz 2018