Kategori : ELEKTRİK ENERJİSİ, ENERJİ GÜNDEMİ - Tarih : 11 Şubat 2013
2050 yılında dünya nüfusunun 9 milyarı bulması bekleniyor. Bu artış gezegenimizin enerji, su ve gıda kaynaklarını çok zorlayacak. Peki dünyanın ısınmasına neden olan sera gazlarının salımını kontrol altında tutarken artan nüfusun enerji, su ve gıda ihtiyacını nasıl karşılayabiliriz? Amerika’nın Sesi’nden Rosanne Skirble araştırdı.
Dünya liderlerinin Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nin ilkinin yapıldığı Rio de Janeiro’da buluşmasının üzerinden 20 yıl geçti. Bu süre içinde birçok olumlu gelişme yaşandı. Küresel yoksulluk azaldı, kişi başına düzen gelir ikiye katlandı, insan ömrü ortalama dört yıl uzadı. Dünya Kaynakları Enstitüsü’nden Andrew Steer, bu gelişmelerin çevremize olan bedelinin çok ağır söylüyor.
Steer, ”Son 20 yılda çevre kirliliği her yıl 3 milyon 300 bin can aldı. Her yıl 13 milyon hektarlık orman kaybediyoruz. Bu, her yıl İngiltere’nin yüzölçümü kadar ormanın katledilmesi demek. Karbondioksit salımı yüzde 50 arttı. Ortalama hava sıcaklığının dört derece daha yüksek olacağı bir dünyaya doğru adım adım ilerliyoruz,” diye konuşuyor.
Dünyada 2050 yılına kadar sayısı 2 milyardan 5 milyara çıkması beklenen orta sınıf daha çok elektrik enerjisi talep ederken 1 milyar 300 milyon kişi günümüzde hala elektriksiz yaşıyor. Steer, Çin ve Hindistan başta olmak üzere 59 ülkenin bin 200 termik elektrik santralı inşa etmeyi planladığını söylüyor.
Yenilenebilir enerji yatırımlarının son sekiz yıldır ilk kez 2012’de düşüş yaşadığını belirten Steer, hükümetlerin bu düşüşü tersine çevirmek için attığı adımların cesaret verici olduğunu söylüyor: ”Yüzden fazla ülkenin yenilenebilir enerji hedefleri var. Bu yıl yeni enerji politikalarının gerçekten etkili olup olmayacağını, yenilenebilir enerjinin ekonomik olarak gerçekten uygulanabilir ve geçerli bir çözüm olup olmadığını göreceğiz.”
Merkezi Kanada’da bulunan serbest pazar kamu politikaları araştırma grubu Fraser Ensitütüsü’nün Enerji ve Doğal Kaynaklar Araştırmaları Başkanı Ken Green de aynı görüşte. Green, “”Yenilenebilir enerji balonunun yakın gelecekte patlayacağını düşünüyorum. Hükümetler büyük borçlara girerek, bütçe açıklarına rağmen çevreci, yeşil yatırım enflasyonu yarattı. Avrupa ve Amerika’nın ekonomik gidişatına bakılırsa borçlanmayla yapılan bu harcamaların er ya da geç sona ermesi gerekecek. Yatırımcıların, yenilenebilir enerji sektörünün geleceğinin belirsiz olduğunu anlamasıyla yeşil yatırımlar azalmaya başlayacak” diyor.
Birleşmiş Milletler, 2030 yılına kadar enerjiye erişimi yaygınlaştırmak, enerji verimliliğini ve yenilenebilir enerjinin küresel enerji tüketimindeki payını iki kat arttırmak için geçen yıl bir girişim başlattı.
Girişime Dünya Bankası da katkıda bulunuyor. Bankanın Sürdürülebilir Kalkınma Başkan Yardımcısı Rachel Kyte, Birleşmiş Milletler’in bu amaçlara ulaşması için tüm ülkelerin yenilenebilir enerji ve doğal gazı enerji denklemine katması gerektiğini söylüyor.
Kyte, ”Gelişmekte olan ülkelerin denizlerinde çok büyük doğalgaz yatakları bulundu. Bu, kömür yerine doğalgaz kullanmak ve kısa ve orta vadede daha yeşil enerjiye yönelmek için çok iyi bir fırsat. Doğalgazın Amerika’nın sera gazı salımını nasıl azalttığını, ekonomiye nasıl katkıda bulunduğunu gördük. Doğalgaz enerjinin jeopolitiğini değiştiriyor” diye konuşuyor.
Dünya Bankası’na göre gelişmekte olan ülkelerde altyapı kurmak için bir trilyon dolar gerekiyor. Rachel Kyte, küresel ekonomik belirsizliğe rağmen yatırım riskini azaltmak gerektiğini savunuyor. Uzman, gelişmiş ülkelerin fosil yakıt sübvansiyonları için harcadığı 500 milyar doların kullanılabileceği görüşünde: ”Bu 500 milyarı alıp gelecekte gerekecek yeşil enerji altyapısını kurmak ve insanların ihtiyaç duyacağı rekabetçi iş alanları açmak için yatırım yapmada kullanabilirsiniz.”
Bilimadamları, karbon salımının artmasıyla aşırı kuraklık, şiddetli fırtına ve orman yangınları gibi hava olaylarının daha da artacağını tahmin ediyor. Rachel Kyte’a göre aşırı hava olaylarının daha da sıklaşması, iklim değişikliğini kontrol altına almaya yönelik çevre politikaları geliştirmede itici güç olabilir: ”2013 ve 2014’te hava olaylarının daha da şiddetlenmesiyle kendini tekrar eden bir döngüye gireceğiz. Bundan herkes etkilenecek. Böylelikle iklim değişikliği, siyasi öncelikler listesinde en üst sıraya yükselecek.”
Rachel Kyte, ne yapılması gerektiğinin bilindiğini, eksik olanın bunları yapacak siyasi irade olduğunu vurguluyor.
Kaynak: AmerikanınSesi