Kategori : ENERJİ GÜNDEMİ - Tarih : 22 Mart 2021
22 Mart Dünya Su Günü’nde açıklamalarda bulunan WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), “Suyuna sahip çık Türkiye” çağrısı yaptı. Türkiye’nin su fakiri olma yolunda hızla ilerlediği vurgulanan açıklamada, iklim değişikliği çağında su yönetiminde acilen farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gereği vurgulandı.
Su gezegenimizdeki yaşam kaynağı ve doğanın bize en büyük hediyesi. Su olmazsa hayat olmaz. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), suyun gerçek değerinin daha iyi anlaşılması ve su kaynaklarının korunması konusunda farkındalık yaratılması amacıyla 1993’ten beri her yıl 22 Mart’ta gerçekleştirilen Dünya Su Günü’nde su kaynaklarının küresel düzeyde karşı karşıya kaldığı sorunlara dikkat çekti.
Susuzluk nedeniyle her yıl 2 milyon insan hayatını kaybediyor
WWF-Türkiye’nin yaptığı açıklamaya göre, halen dünya çapında 1,1 milyar insan temiz suya erişimden yoksun bulunuyor. Susuzluk nedeni ile ortaya çıkan hijyenik olmayan koşullar sonucunda başta çocuklar olmak üzere her yıl 2 milyon insan hayatını kaybediyor. 2025 yılına kadar dünya nüfusunun üçte ikisi su kıtlığı riskiyle karşı karşıya kalabilir. Bu durumun önüne geçilmesi için ise önce bakış açımızın değişmesi gerekiyor.
Kişi başına düşen su son 20 yılda %18 azaldı
Türkiye’de su sıkıntısı halen barajların doluluğuna bakılarak ölçülüyor. Barajlarda yeterli miktarda su olduğunda sorun kalmayacağı yönünde yanlış bir algı var. Oysa son 20 yıllık süreçte, Türkiye’de kişi başına su miktarı yılda %18 azalarak 1700 m³’lerden 1.400 m3’lere düştü.
Su kıtlığı durumunu tanımlamak için kullanılan Falkenmark indeksine göre, kişi başına düşen yıllık su miktarının 1000 ile 1700 m³ arasında olması “su sıkıntısı” olarak ifade ediliyor ve bu indekse göre Türkiye su sıkıntısı çeken ülke konumunda. 2030 yılında Türkiye nüfusunun 100 milyona ulaşacağından hareketle kişi başına düşecek su miktarının yılda 1.120 m³’e ineceği öngörülüyor.
Toplam su tüketiminin yılda 54 milyar m³’e ulaştığı Türkiye’de bu tüketiminin %73’ü tarım, %16’sı haneler ve %11’i sanayi tarafından gerçekleştiriliyor.
Uğur Bayar: “Olumsuz gidişatı durdurmak mümkün”
Dünya Su Günü nedeni ile bir açıklama yapan Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye) Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar, konuya ilişkin şunları söyledi:
“Nehirler ve sulak alanlar yaşamın kaynağıdır ve bunları yitiriyoruz. 1970’ten bu yana küresel ölçekte tatlı suda yaşayan türlerin %84’ü kaybedildi. Dünyadaki tüm şehirlere şunu hatırlatmak gerekiyor: İklim krizi ile 20’nci yüzyılın altyapısıyla mücadele edilemez. Su musluktan değil, doğadan gelir. İklim krizinin kapımızda olduğu bu yüzyılda su yönetiminde artık suyun kaynağı nehirleri, sulak alanları ve yer altı sularını daha etkin korumayı sağlayacak yöntemleri benimsemek ve uygulamak zorundayız.”
Aslı Pasinli: ‘Ülkemizde şebekelerdeki kayıp su miktarı %50’lerde”
Artan nüfusu ve büyüyen kentleriyle Türkiye’nin de ‘su fakiri’ olma yolunda ilerlediğini ifade eden Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye) Genel Müdürü Aslı Pasinli, “Bu sorunu çözmek ve olumsuz gidişatı durdurmak mümkün. Şimdi suyumuz için topyekün seferberlik zamanı. Suyuna sahip çık Türkiye!” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tarımda ve sanayide suyu daha verimli kullanan uygulamalara geçişi önceliklendirmeli ve gerekli finansal mekanizmaları devreye almalıyız. Örneğin tarımda damla tipi sulamayı yaygınlaştırmak yılda 20 milyar m³ tasarruf anlamına gelebilir. Ayrıca ülkemizde şebelerde kayıp/ kaçak su miktarı %50’ye ulaşıyor. Bir başka deyişle kaynaktan gelen suyun yarısı kullanıcıya ulaşmadan kayboluyor. Bu oranı acilen aşağı çekmemiz gerekiyor. Belediyeler kentsel su temini planlarına yağmur suyu hasadı, atık suların geri kazanımı gibi yatırımları da dâhil etmeli ve şebekelerdeki kaçak ve kayıpların önlenmesi konusunda yatırımları artırmalı Kentsel, sanayi ve tarımsal büyüme planları hazırlanırken tatlı su kaynaklarının miktarı da entegre edilmeli; bölgesel büyüme planları mevcut suyun durumu göz önüne alınarak tasarlanmalı. Doğal alanların korunması için kaynak yaratılmalı. Örneğin sulak alanların restorasyonu için fonlar oluşturulmalı. Bireyler hem suyu daha tasarruflu kullanmaya özen göstermeli hem de ihtiyaç dışı tüketim alışkanlıklarından vazgeçmeli. En önemlisi de şu: Suyun kaynağı olan ve bize ulaşana kadar geçtiği doğal alanlarımızı korumazsak, suyumuzun da olmayacağını net bir biçimde anlamalıyız.”