Kategori : ENERJİ GÜNDEMİ, ENERJİ VERİMLİLİĞİ - Tarih : 13 Ocak 2020
Editörlüğünü Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Sevil Acar ve Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan’ın yaptıkları; yazarları arasında Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Begüm Özkaynak’ın da yer aldığı ‘’Handbook of Green Economics’’ (Yeşil Ekonomi El Kitabı), kısa süre önce Academic Press (Elsevier) yayınları arasından çıktı.
Acar ve Özkaynak’ın yanı sıra aralarında İzzet Arı (ODTÜ), Rohit Azad (Nehru University- Hindistan), Osman Balaban (ODTÜ), Shouvik Chakraborty (University of Massachusetts-Amherst, ABD), Cristian Ducoing (Lund University- İsveç), Magnus Lindmark (Umea University- İsveç), Mark Swilling Stellenbosch University-Güney Afrika), Burcu Ünüvar (TSKB), Erinç Yeldan (Bilkent Üniversitesi) ve Rıza Fikret Yıkmaz’ın (ODTÜ) bulunduğu; Türkiye ve dünyadan araştırmacılar ve akademisyenler de kitaba yazılarıyla katkı sundu.
“Handbook of Green Economics’’ sürdürülebilirlik ve büyüme konularına çok boyutlu, derin analizlerle yaklaşan ve aynı zamanda yeşil büyüme, düşük karbon ekonomisi, döngüsel ekonomi gibi kavramları büyüme- büyümeme, sürdürülebilirlik eksenlerinde tartışmaya açan; bu alanda çalışmalar yapan araştırmacıların ilgisini çekecek bir başucu kitabı.
Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Sevil Acar günümüzde yaşadığımız birçok ekonomik problemin artık çevre kalitesi ve doğal kaynak kullanımıyla ilişkili olduğunu belirterek ekonomik büyümenin doğal kaynaklar üzerinde yarattığı olumsuz etkilere dikkat çekti. Acar kitabı hazırlarken yola çıkış eksenlerini şöyle anlattı: ‘’Dünyada bir dönüşüme ihtiyaç olduğu belli ve farklı farklı kesimler buna düşük karbonlu büyüme, yeşil büyüme, yeşil ekonomi, sürdürülebilir kalkınma, sürdürülebilir büyüme gibi isimler veriyor. Biz kitabı hazırlarken, ‘’Daha ortaklaşmış bir tanım olarak önümüzde ne var?” diye baktık. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) şöyle bir yeşil ekonomi tanımı var: “Refahı ve sosyal eşitliği artırırken aynı zamanda çevresel riskleri ve ekolojik kıtlıkları hesaba katan ve bunları da azaltan bir ekonomi olması’’. Bu tanım kapsamında UNEP’in özellikle bir büyüme karşıtlığı ya da taraftarlığı yok. Burada büyümeye vurgu yapmıyor ama arka plana baktığınızda yeşil büyümeden çokça bahsediyor. “Ekonomik refahı artırmanın yollarını ararken diğer iki kısıtı da göz önünde bulundurmalıyız” diyor. Biz bu tanımı kendimize baz kabul ettik. Bu kitabın özellikle bir büyüme karşıtlığı ya da savunuculuğu yok ama şu bir gerçek ki; mevcut sistemde büyüme sürdürülemez hale geldi ve beraberinde getirdiği çevresel sorunlar, işsizlik, eşitsizlik, toplumsal kutuplaşmalar, gelir adaletsizlikleri gibi sosyal sorunlar açısından da neredeyse son noktaya geldik’’.
Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Begüm Özkaynak ise, kitaba ilişkin değerlendirmesinde şu değerlendirmeyi yaptı:‘’Bugünkü yaşam tarzlarının gerektirdiği kaynak miktarının yerkürenin kendini yenileme kapasitesinin çok üzerinde seyrettiği, özellikle iklim kriziyle daha iyi anlaşıldı. Ama sadece iklim krizi değil, biyoçeşitlilik kayıpları ya da okyanusların hızlı asidifikasyonu da dünyamızın artık hastalandığını gösteriyor. Kitabımızda dünyanın tekrar insanoğlu açısından güvenli bir ekosisteme kavuşması için sosyo-ekonomik sistemin ne tür bir dönüşüm geçirmesi gerektiği tartışılıyor. Neden dönüşüm olması gerektiğini biliyoruz, ama dönüşüm nasıl olacak sorusu çok cevaplanabilmiş bir soru değil. Hali hazırda kullandığımız teknolojilerin ve yenilerinin bilmediğimiz yönleri; olası sağlık ve çevre etkileri var. Dolayısıyla bu geçişte sadece teknolojik bir dönüşümden medet ummak söz konusu değil, toplumun hassasiyetlerine ve toplumsal hareketlere kulak vermek gerekiyor. Bu bakımdan dönüşüm, aynı zamanda adil de olmalı. Bugün kaynakların %80’i dünyanın %20’si tarafından kullanılıyor, gelirlerin çoğu en zengin %1’e gidiyor. Zaten kaynaklara erişimde son derece adaletsiz bir dünya var. ‘’Bu dönüşüm toplumun genelini ve yoksul çoğunluğu nasıl etkileyecek?’’ sorusu bu bakımdan büyük önem taşıyor’’.
Yeşil ekonomi bağlamında Türkiye’yi değerlendiren uzmanlar ayrıca şu tespitlerde bulundu:
– Net uyarlanmış tasarruflar açısından Türkiye’de 2000’lerin başlarından itibaren inanılmaz bir enerji (ağırlıklı kömür) ve maden sektörlerinde yatırım atılımı söz konusu. Kömür ve maden yenilenemeyen kaynaklar. Bu nedenle söz konusu kaynakların fazla çıkarılması, Türkiye’nin net uyarlanmış tasarruflarını sıfıra yaklaştırıyor. 2001 ve 2008 krizlerini takip eden dönemde ise ekonomi yavaşladığı için kaynak kullanımı azalıyor ve dolayısıyla bu, net uyarlanmış tasarruflara olumlu olarak yansıyor. Ama bu tür tasarrufta iyiye gitmesi için Türkiye’nin kriz yaşamasını beklememek gerekir.
– Yenilenebilir enerji dönüşümü Türkiye’de başladı ve devam ediyor. Rüzgâr ve güneş gibi alanlarda yatırım ivmelenmesi görüyoruz ama politika arka planı kendi içinde çok tutarlı değil, zira aynı anda kömürlü santrallere yatırımlar ve teşvikler de devam ediyor. Enerji girdisinin daha sürdürülebilir yollardan tedarikini teşvik etme yönünde Türkiye’nin eksikleri var. En azından bu yolda vazgeçebileceği çeşitli fosil yakıt teşvikleri var.
Türkiye enerji yoğun ancak verimsiz bir ülke ekonomisi profili çiziyor. Bir birim Gayrı Safi Milli Hasıla üretmek için saldığımız karbon emisyonu çok yüksek seviyelerde. Kişi başı oranlar hızla AB’deki kişi başı ortalamalara yaklaşıyor; yıllık 4 tondan (1990) 6 tona (2017) yükselmiş durumda. Türkiye hem kömür hem yenilenebilir olsun diyerek kısa dönemli çıkarlardan; yatırımlarından vazgeçmeyerek fırsatları kaçırıyor.