Kategori : ELEKTRİK ENERJİSİ, ENERJİ GÜNDEMİ, ENERJİ VERİMLİLİĞİ - Tarih : 28 Nisan 2021
Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı (European Green Deal) adıyla yeni bir ekonomik strateji önerisi yayınlayan Avrupa Birliği (AB), mutabakat ile 2030’a kadar karbon salımını % 50 azaltmayı, 2050 yılına kadar ise net-sıfır karbon salım hedefine ulaşmayı hedefliyor. Yeşil Mutabakat Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınması için önemli bir fırsat sunuyor. Avrupa Birliği’nin, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olması dolayısıyla Yeşil Mutabakat’ın Türkiye’yi son derece yakından ilgilendirdiğini söyleyen elektrik tarifeleri karşılaştırma ve tedarikçi değiştirme sitesi EnCazip.com kurucusu Çağada Kırım, Türkiye’nin Yeşil Mutabakat ile ilgili olarak gerekli önlemleri alması gerektiğine dikkat çekiyor.
Sürdürülebilir kalkınmayı ve küresel ekosistemi tehdit eden risklerden olan iklim değişikliği ve ekolojik bozulma; dünyada çevresel, sosyal ve ekonomik sorunlara neden oluyor. Daha yeşil ve daha temiz bir dünya planlayan Avrupa Birliği (AB), Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı (European Green Deal) adıyla yeni bir ekonomik strateji önerisi yayınladı. AB ekonomisini sürdürülebilir kılma planı ve iklim krizi ile çevresel sıkıntıları göz önüne alarak her ülkenin faydalanabileceği bir ekonomik plan hazırlığı içeren mutabakat, 2030’a kadar karbon salımını % 50 azaltmayı, 2050 yılına kadar ise net-sıfır karbon salım hedefine ulaşmayı hedefliyor. Böylece, ekonomik büyüme şimdiye kadar olduğu gibi dünyanın kaynaklarını sömüremeyecek ve çevreyi kirletemeyecek.
Türkiye’de Yeşil Mutabakat konusunda önlem alınmalı
Avrupa Birliği’nin, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olması dolayısıyla Yeşil Mutabakat’ın Türkiye’yi son derece yakından ilgilendirdiğini söyleyen elektrik tarifeleri karşılaştırma ve tedarikçi değiştirme sitesi EnCazip.Com kurucusu Çağada Kırım, “Yeşil Mutabakatla ülkemiz açısından 2 nokta var. İlki temiz ve sürdürülebilir bir ekonomiye geçiş yapılacak ve kaynaklar verimli kullanılacak. Biyolojik çeşitlilik korunarak eski haline getirilecek. Çevre kirliliğinin azaltılması amaçlanacak. Çevre bilinciyle hareket edilmesinin önemi anlaşılacak. İkincisi ise daha ticari bir nokta olacak. Zira üretim ekonomisine dayalı ihracatımızda en büyük pazar Avrupa Birliği ülkeleri ve bu mutabakatın tedarik zincirlerine etkisi kaçınılmaz olacak. Artık müşteriler, tedarikçilerin yeşil mutabakat konusunda yaptıklarını görmeden sipariş dahi vermeyecek ve bu duruma uyum sağlamayan tedarikçiler oyun dışında kalabilecek. Türkiye’nin her iki noktada da gerekli önlemleri alması gerekiyor.” dedi.
TÜSİAD, “Avrupa Yeşil Mutabakatı Söyleşileri” düzenliyor
Avrupa’da sürdürülebilir bir büyüme stratejisi olarak dikkat çeken Yeşil Mutabakat’ın yeni iş imkânları yaratması ve yaşam kalitesini artırması bekleniyor. Peki, Yeşil Mutabakat konusunda Türkiye’de durum ne? AB Komisyonu Yeşil Mutabakat Çağrısı Türkiye’de TÜBİTAK tarafından yürütülüyor. 22 Eylül 2020 itibarıyla bu kapsamdaki projeler başvuru almaya başladı. Çağrı kapsamında enerji başlığında toplam 128 milyon avro, binalarda enerji verimliliği için 60 milyon avro, çevreci havalimanları ve limanlar için 10 milyon avro, tarladan sofraya stratejisine destek olacak projeler için 74 milyon avro kaynak ayrıldı. Ayrıca Avrupalı ortaklarla enerji alanında Afrika’da proje yapılması için 40 milyon avroluk kaynak da var. TÜSİAD düzenli olarak, “Avrupa Yeşil Mutabakatı Söyleşileri” düzenliyor. Bu söyleşilerde, dönüşüm ve uyum süresince sektörel süreçlerden bahsediliyor ve her sektörün birbiriyle iş birliği içerisinde olmasının önemi vurgulanıyor.
Türkiye’deki şirketlerin çok yakın gelecekte AB’ye ihracat yaparken karbon nötralizasyon kriterini karşılamaları istenecek. Sonuç olarak, AB ile iş yapan ülkelerin veya şirketlerin Yeşil Mutabakat konusunu son derece dikkate alması gerekiyor. Tüm dünya yeni tip ticaret engelleri diyebileceğimiz, rekabet gücünü ve ticareti doğrudan etkileyen yeni nesil kriterlerle karşı karşıya kalmış durumda. Bundan sonra finansmana ihtiyacı olan ülke ve firmaların karşısına Yeşil Mutabakat kapsamında pek çok engel çıkarılabilir.
Hem akıllı hem yeşil bir dönüşümle dünyada sağlam bir yer edinmek mümkün
Türkiye’nin kendisine Yeşil Mutabakat konusunda bir yol haritası çıkarması, sadece AB ile ticaret yapabilmek için değil, sanayi, ulaşım ve inşaat gibi karbon-yoğun üretim yapan sektörlerini sürdürülebilir ve döngüsel bir platforma oturtabilmesi için de faydalı olacak. Örneğin, Türkiye’de karayolu taşımacılığı çok yaygın, deniz yolu ve raylı sistemlerin kullanılma oranı ise düşük. Bu minvalde hem masrafları düşüren hem de daha az emisyon üreten enerji kaynaklarına yönelmek ülkemize fayda sağlayacak. Bu konularda hızlı adımlar atılması hem akıllı hem yeşil bir dönüşümün Türkiye’de de gerçekleştirilmesi, geleceğin dünyasında sağlam bir yer edinmek ve rekabetçi olabilmek için büyük önem taşıyor. Çünkü Yeşil Mutabakat ticaretin kurallarını değiştirdiğinde, bugüne kadar AB’ye ihracat yapan firmaların fabrikada hangi tür enerjiden elektrik ürettiğini, üretim sürecinde çıkarılan emisyon oranını ve şirketin karbon ayak izini belgelendirmesi gerekecek. Bir Avrupalı turisti ağırlamak isteyen Antalya’daki otelin de bu tip beklentileri karşılıyor olması ve karbon ayak izini belgelemesi gerekecek.
Sera etkisine neden olan gazlardan en önemlisi karbondioksit
Yeryüzünden ışıyan uzun dalgalı ışınların karbondioksit, metan ve su buharı gibi sera gazları etkisi ile tutulması dünyanın ısınmasına yol açıyor. Küresel iklim değişikliği nedenleri arasında olan bu ısınmaya sera etkisi deniyor. Sera etkisine neden olan gazlardan en önemlisi ise karbondioksit. Elektrik üretimi için fosil yakıtlar kullanıldığında karbondioksit ortaya çıkıyor. Fosil yakıtların başında kömür, doğal gaz ve petrol geliyor. Karbon salımının en önemli nedeni ise elektrik üretimi. Enerji sektörü içerisindeki elektrik üretimi kaynaklı CO2 emisyon değeri 116,76 Mton. 2019 yılında elektriğin yüzde 10,53’ü kömürden, yüzde 23,93’ü doğalgazdan, yüzde 16,49’u ise linyit ve farklı yakıtlardan elde edildi. Elektrik üretim kurulu gücünün yüzde 50,95’ini oluşturan bu işlemlerin tamamında karbon salımını ortaya çıkıyor.
EPDK’dan lisans alanların sayısı artıyor
Türkiye’nin elektrik üretimindeki yenilenebilir enerji kaynaklarının payının yüksek olmasının sevindirici olduğunu söyleyen Çağada Kırım, “Türkiye’de özel sektöre açılan elektrik üretimi sektöründe özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yürürlüğe konulan yasal düzenlemeler ve sağlanan teşviklerin de etkisiyle; Ocak 2019 itibarıyla hidroelektrik santral (HES) yapmak amacıyla 126 santralda 4.093 MW’lık, rüzgar santralı (RES) yapmak amacıyla 93 santralda 3.115 MW’lık, jeotermal santral (JES) yapmak amacıyla da 7 santralda 199 MW’lık olmak üzere ek kapasite için Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan (EPDK) lisans alındı. Bu bağlamda, Türkiye’deki rüzgar enerjisi kurulu gücü 2016 yılında 5.751 MW’a, 2017 yılında 6.516 MW’a ve 2018 yılında da 7.005 MW’a ulaştı. Mevcut politikaların devamı halinde, en hızlı artış oranının hidrolik-dışı yenilenebilir enerji kaynaklarında olacağı öngörülüyor. Bu kaynakların tüketiminin yıllık % 2,22’lik artışlarla 2040 yılında (2017 yılına göre) yüzde 65,9 artacağı hesaplanıyor.” dedi.
Türkiye’de en büyük paya hidroelektrik sahip
Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın (IRENA) verilerine göre, Türkiye’de toplam yenilenebilir enerji üretim kapasitesi 2010 yılında 17 bin 369 MW iken, 2019 yılında bu değer 44 bin 587 MW’a yükseldi. Türkiye’de yenilenebilir enerjide en büyük paya hidroelektriğin sahip olduğunu açıklayan Kırım, “2019 yılı kapasite verilerine göre, Türkiye’de hidroelektrik kapasitesi 28 bin 503 MW, rüzgâr enerjisi 7 bin 591 MW, güneş enerjisi 5 bin 996 MW, biyoenerji 983 MW, biyogaz 534 MW ve jeotermal 1515 MW oldu.” diye konuştu.