Kategori : ENERJİ GÜNDEMİ - Tarih : 19 Şubat 2014
Gerek Türkiye’nin iç siyasi çalkantıları, gerek Avrupa Birliği’nin genişleme yorgunluğu nedeniyle durma noktasına gelen ilişkilerin, enerji güvenliği üzerinden yeniden canlandırılması her iki tarafın da yararına olacaktır.
Avrupa Birliği ile Türkiye arasında son birkaç yıldır soğuk rüzgarlar esiyor. Katılım görüşmeleri, geçtiğimiz Kasım ayından bu yana neredeyse donmuş durumda. Türkiye, Orta Doğu’da yaşanan karışıklık neticesinde, AB ile ilişkilerini gözden geçirme noktasına geldi. Ülkenin kendi içindeki siyasi çalkantı ve buna ek olarak AB’nin içinde bulunduğu genişleme yorgunluğu da, üyelik müzakerelerinin yakın bir tarihte ivme kazanma olasılığını azaltıyor. Ancak bu arada ortakların daha yakın işbirliğinin faydalı olabileceği bir alan mevcut: Enerji güvenliği.
Türkiye’nin toplam enerji tüketimi, son yirmi yılda istisnai ekonomik performansı neticesinde iki katına çıkarken, ülke bugün dünyanın en hızlı büyüyen enerji piyasalarından biri konumunda. Kendi geleneksel yerli fosil yakıt kaynaklarının kısıtlı olmasından dolayı, giderek artan talebi karşılamak için büyük ölçüde dış hidrokarbon kaynaklarına bağımlılığı söz konusu. Ancak kuzey, güney ve doğuda üretici ülkelerle çevrelenmiş olmasının getirdiği şanslı konumu ve bölgedeki önemli rolü sayesinde, Türkiye, ciddi hacimlerde hidrokarbon tedariğini güvence altına alan ve enerji nakli alanında iddialı projelerin hayata geçirilmesi için devasa yatırımlar getiren başarılı bir enerji politikası uygulayabiliyor.
Gaz faturasının büyük yer tuttuğu, aşırı derecede yüksek bir cari hesap açığından muzdarip olan ülke, stratejik açıdan öncelikle fiyatları düşürüp hızla artan gaz talebini karşılayabilmek için erişebildiği gaz kaynaklarını daha da çeşitlendirmek istiyor.
Diğer taraftan, hükümet yetkilileri ve politika belirleyicilerin de tekrar tekrar altını çizdiği üzere, Avrupa’nın enerji güvenliğine katkıda bulunmak da stratejik hedeflerden biri. Esasen enerji alanındaki işbirliğinin geliştirilmesi her iki taraf açısından da son derece faydalı olacaktır. Nitekim böyle bir durumda AB, Rusya’dan yaptığı ithalatı daha da çeşitlendirmek için güvenilir alternatif bir tedarik rotası kazanırken, Türkiye de bir bağlantı merkezi olarak geçiş ücretlerinden ve enerji kaynaklı diğer gelirlerden faydalanabilir. Önümüzdeki beş ila on yıl zarfında ilave gaz arzları ihracata müsait hale gelirken, Türkiye, bunların Avrupa’ya taşınmasında doğal bir rota olacaktır.
Mevcut ve yeni fırsatlar
Son dönemde Doğu Akdeniz’de İsrail ve Kıbrıs açıklarında keşfedilen önemli gaz rezervleri, mevcut jeopolitik sürtüşmeler giderildiği takdirde, hem Türk pazarındaki talebi karşılamak için kullanılabilir, hem de devamında Avrupa’ya taşınabilir. Bu da zor görünen bir iş, zira onlarca yıldır süren Kıbrıs sorununun çözülmesini ve İsrail ile Türkiye arasında güven ve stratejik ortaklığın yeniden tesis edilmesini gerektiriyor. Lakin Avrupa ve ABD’nin sürece diplomatik olarak katılmasıyla, dengesiz bir bölgede istikrar sağlayıcı bir faktör görevi de görebilir.
Son yıllarda Bölgesel Kürt Yönetimi (BKY) ile Türkiye arasında sağlanan uzlaşma, Kuzey Irak’tan gaz tedariği seçeneğini ortaya çıkardı. Erbil ve Bağdat arasında hidrokarbon geliştirme, ihracat stratejisi ve gelir paylaşımı konularında yaşanan çekişmeler çözüme kavuşturulduğu takdirde, BKY, Türkiye’ye doğalgaz sağlamada önemli rol oynayabilir ve büyük çaplı gaz rezervleri düşünülecek olursa, uzun vadede Avrupa’nın da tedarikçisi olabilir.
Ancak bu konuda da çözüm için yine AB’nin daha proaktif bir yaklaşım benimseyerek, ABD’nin çabalarını desteklemesi şart. Bu noktada 2002 yılında ortaya atılan orijinal Nabucco konseptinde İran gazının Avrupa’ya taşınmasının planlandığını hatırlayalım. İran ile olan nükleer açmazı derinleşince, İran gazı da Avrupa için bir seçenek olmaktan çıktı. Nükleer meselesinin muhtemel çözümü bağlamında, İran da içinde bulunduğumuz on yılın ikinci yarısına doğru Avrupa’ya gaz ihraç eder hale gelebilir. Ancak bu da İran hidrokarbon sektöründe köklü bir reform yapılmasına bağlı bir durum.
Avrupa gaz tedariğinin çeşitlendirilmesi açısından oldukça rağbet gören seçeneklerden biri de, Türkmenistan ve yanı sıra Kazakistan ve Özbekistan öncelikli olmak üzere Orta Asya. Çin’in bölgede artan üstünlüğü ve Trans-Hazar Boru Hattı projesinin durması, yakın gelecekte Avrupa’ya gaz arzının yolunu kapatacaktır. Bununla beraber, Güney Gaz Koridoru’nun daha geniş kapasitelerle tamamlanmasının Bakü ve Aşkabat’taki hesapları değiştirmesi halinde, Türkmenistan açıklarında çıkarılan gaz Avrupa’ya taşınabilir.
Müzakerelerde esneklik beklentisi
Türkiye’nin siyasi ve ekonomik sorunları, gaz ithalatına fazlasıyla bağımlı ve yüksek gaz fiyatlarına maruz olması, AB ve bölgesel tedarikçiler nezdindeki gaz transit merkezi rolünü avantaj olarak kullanma kabiliyetini ciddi şekilde zayıflattı. Diğer yandan, AB’nin katılım müzakerelerinin enerji faslını açma konusunda isteksiz davranması da, Birlik’in Güney Gaz Koridoru’nun geliştirilmesini sağlama ve Türkiye’nin tutumunu etkileme becerisini azalttı.
Brüksel de, Ankara da, enerji konusunu görüşürken artık daha stratejik ve esnek olmalıdır. Ankara, Avrupa Enerji Topluluğu’nu ve buna bağlı olarak da enerji müktesebatını kabul etmenin Türkiye’nin yararına olacağı ve hakim konumlarını suistimal eden bölge tedarikçilerine karşı, ülkenin olası AB üyeliği ile ilgili olarak Brüksel karşısındaki müzakere pozisyonlarını baltalamadan bir ihtiyat rolü oynayacağının bilincinde olmalıdır. Kıbrıs başta olmak üzere, enerji faslını engelleyen AB üyeleri ise, Türkiye’nin AB düzenlemelerini benimsemesinin kendilerinin stratejik yararına olduğunu anlamalıdır.
Yazan: David Koranyi ve Nicolo Sartori
Yazının Devamı İçin TIKLAYIN>>
Kaynak: aljazeera